Menu

Prof. Dr. Şeref Olgar Resmi Web Sitesi

Patent Duktus Arteriosus

Duktus arteriyozus, akciğere kirli kanı götüren damar (pulmoner arter) ile organlarımızın beslenmesi için temiz kanı taşıyan atardamar (aorta)arasında anne karnında iken olması gereken ancak doğumdan sonra devam eden bir damarsal kalıntıdır. Anne karnında iken bebeklerin tümünde  PDA normal olarak bulunması zorunlu ve anne karnındaki kan dolaşımı için bu hayati bir yapıdır. Ancak doğumdan birkaç saat sonra kapanması gerekmektedir. Erken doğanlarda (Prematurlerde), gebeliğin erken döneminde viral enfeksiyon geçiren annelerin bebeklerinde, sezeryan doğum yöntemi ile doğanlarda, doğumdan sonra solunum problemi devam edenlerde ve oksijen oranının düşük olduğu yerlerde görülme sıklığı artmaktadır.

 

Erken doğanlarda ve düşük doğum ağırlıklı olan bu bebeklerde erken dönemde anne karnındaki gibi bu damar aracılığı ile kirli kan akciğere giden damardan iç organlarımızı besleyen ana atar damara geçmeye devam etmektedir. Bu durumda bebeklerin vücutlarının üst kısmı pembe iken alt kısımları ise morumsu görünümdedir. Bu morluğun uzun süre devam etmesi özellikle küçük ve erken doğmuş bebeklerin iç organları ve barsakları için risk oluşturmaktadır.

Ancak büyük bebek ve çocuklarda ana atar damardan (Aorta) gelen oksijenden 

zengin kanın bir kısmı bu damar yoluyla akciğerlere temizlenmek üzere tekrar döner. Bunun sonucunda akciğerlere kirli kanı götüren damarda basınç yükselir ve damarlarda genişleme görülür. Sonucunda kalbin sol tarafı fazla yüklenir ve erken dönemde arada kapak olmadığından kalp yetersizliğine ve geç dönemde ise akciğer tansiyonunun yükselmesine bağlı morarma problemlerine yol açabilmektedir. Küçük damarsal bağlantılarda klinik bulgu görülmemesine rağmen büyük damarsal kalıntı varlığında ise çabuk yorulma, büyüme gecikmesi, solunum sıkıntısı ve kolayca akciğer enfeksiyonlarına yakalanma ile karşılaşılmaktadır. Kalp yetersizliğine bağlı olarak eforla solunum zorluğu, çarpıntı, göğüs ağrısı ve bayılma gibi belirtiler görülürken pulmoner hipertansiyona bağlı olarak da morarma atakları ortaya çıkmaktadır.  

Tedavi şekli hastanın ilave hastalıklarına, hastanın yaşına ve damarsal kalıntının genişliğine göre değişmektedir. Öncelikle yenidoğan döneminde eşlik eden ve bu damar devamlılığının sağlanması ile yaşam şansı devam edecek olan hastalıkların (trikuspit kapak yokluğu, pulmoner kapak yokluğu, büyük damarların ters olması, aort koarktasyonu vb)  olmadığının gösterilmesi gerekmektedir. Bu gibi durumların varlığında bu damarın açık tutulması hayatidir. Ancak bu gibi durumların olmadığı durumlarda oksijen solutulması, ağlatılması ve indometazin, ibuprofen gibi ilaçlarla birlikte kalp yetersizliği olan hastalarda  kalp yetersizliğine yönelik tedavi verilmektedir. Ancak tedaviye cevap vermeyen ve kalp yetersizliğinin devam ettiği olgularda ise erken dönemde transkatater (anjiyo yöntemi ile) yöntemle tıkama ve cerrahi yöntemlerle damarsal yapının bağlanması veya kesilmesi önerilmektedir. Transkateter yöntemi için günümüzde şemsiye, coil veya çeşitli maddelerden imal edilmiş cihazlar kullanılarak damarın içine yerleştirilip tıkanması sağlanmaktadır. Ancak damarsal yapının çok geniş, hasta kilosunun yetersiz olduğu olgularda ise kalp ameliyatı tercih edilmektedir. 

İster küçük ve isterse geniş bütün olgularda kalp enfeksiyonuna (endokardit) yönelik tedbirlerin alınması (diş çekimi, sünnet, geniz eti alınması, bademciklerin alınması gibi) ve bu işlemlerden önce bir antibiyotik kullanması, ağız içi hijyeninin sağlanması ve rutin aşılamanın yaptırılması tavsiye edilmektedir.